25 Nisan 2012 Çarşamba

Sigaranın Düşmanı: KARAYEMİŞ

Çağımızın en müzmin ve amansız hastalığı olan kanserin, özellikle Akciğer kanserinin en sadık can yoldaşı olan sigara, bugün milyarlarca insanın vazgeçemediği bir tutkudur. Ne yazık ki, bu milyarlarca sigara içicisinin içinden de milyonlarca insan kanserle yüz yüze kalıyor ve çoğu hayatını kanserli hasta olarak sonlandırıyor. 

İstatistikler, özellikle akciğer kanserinin nedenlerinin başında çok büyük bir yüzdeyle sigaranın geldiğini belirtiyorlar. Birçok insan, bu alışkanlıktan kurtulmanın yollarını arasa da, birçoğu bırakamadıklarını söylüyorlar. Bırakmak isteyenler de türlü türlü yollara başvuruyorlar. Bu yollardan pek çoğu zihni başka şeylerle meşgul edip ağız ve dudak alışkanlıklarını unutturma ağırlıklı, ya da bir kısmı ise, psikolojik ve fiziksel tedaviden geçiyor. Bunun için çeşitli ilaçlar ve tedavi yöntemleri de öneriliyor. Ama asıl önemlisi, sigara içmemenin ya da bırakmanın en temel kuralı işi beyinde bitirmek. Orada bittikten sonra, gerisi daha kolay. Beyinde nasıl bitirileceği konusunda en kesin kural “artık içmeyeceğim” kararının verilmesidir sanırım. Bu konuda pek ahkâm kesmeyelim ama bu konuyu artık kafalarından ve vücutlarından atmak isteyenlere, başka konularda da olduğu üzere doğal yöntemler önereceğim. 

İşte sigaranın amansız düşmanı olan bir doğal ürün : Karayemiş !..

Latince de Laurocerasus officinalis, Prunus lauroceraus olarak bilinen karayemiş bitkisi ya da meyvesinin, ana vatanı Anadoludur. Karayemiş, 1546 yılında bir Fransız tarafından Trabzon Kirazı (Cerasus trapezuntuna) olarak adlandırılmıştır. Bitki aynı yıl İstanbul üzerinden İtalya’ya, 1574’de başka bir yabancı tarafından Viyana’ya oradan da Fransa ve İngiltere’ye gönderilmiştir. 1600 yılından itibaren tüm Avrupa’da park ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu meyve İngilizce de Cherry Laure diye bilinmekte olup, ülkemizde: Taflan, Karamış, Kattak, Laz Üzümü, Laz-Gürcü Kirazı, Tiko ve Tanal olarak bilinir.

Bitkinin tabii yayılma alanı Karadeniz’in doğu bölgeleri, Kafkaslar, Toroslar, Kuzey ve Doğu Marmara’dır. Genel olarak ılıman iklim bölgelerinin meyvesidir. Bu bakımdan en iyi karayemişler Karadeniz bölgesinin sahil kuşağında yetiştirilmektedir. Ülkemizde, Rize, Trabzon (Maçka - Meryemana Vadisi), Giresun, Sinop (Ayancık), Zonguldak (Devrek), Kastamonu, Bartın, Bolu, İzmit (Keltepe), Adapazarı, İstanbul (Belgrat Ormanı, Alemdağ), Bursa (Uludağ) ve Osmaniye’de (Gâvurdağları) orman veya orman kıyılarında doğal olarak rastlanır. Karayemiş; 5–6 m boyunda veya boylu çalı şeklinde, kışın yaprağını dökmeyen ağaççıktır. Özellikle kayın ormanlarının altında yer alır. Ormancılık bakımından zararlı bir alt flora bitkisidir. Gövde ve dalları kış soğuklarına dayanıklıdır. Ancak çiçekler, erken ilkbaharda açtığından donlara karşı hassastır. Bu nedenle ilkbahar donların sık görüldüğü yerlerde yetiştirilmesi oldukça güçtür.

Bu meyvenin özellikle içerdiği antioksidanlar nedeniyle doku yenilemesine yardımcı olduğu tespit edilmiştir. Bu özelliği itibari ile sigara tütününün etkin maddesi olan nikotinin meydana getirdiği kansere karşı da oldukça etkili olduğu belirtilmektedir.

Karayemiş bitkisi nikotine karşı nasıl etki gösteriyor. Bu maddeye karşı etki göstermesi, karayemiş bitkisinin içinde bulunan potasyum, sodyum, magnezyum ve kalsiyum maddelerinin oldukça zengin olması ve bunların karışımı ile ortaya çıkan etkin madde de antioksidan etkisi yaratarak, nikotinin etkilerini azaltıyor ve nikotinin etkilediği hücreler üzerinde etkili olarak doku yenilenmesine neden oluyor. Karayemiş’in yapraklarında şeker, tanen, calcium oksalat ve önemli oranda prulaurasin isimli cyanogenetik bir glikozit bulunur. Meyveleri üzerinde yapılan çalışmalarda karayemişte mineral maddelerin ve antioksidan maddelerin bol miktarda olduğu, buna karşın bakır ve çinko gibi ağır ve zararlı metallerin ise çok düşük miktarlarda bulunduğu tespit edilmiştir. 

Bir kilogram karayemiş’te; 2215 mg Potasyum, 55 mg Sodyum, 179 mg Magnezyum, 153 mg Kalsiyum, 0.8 mg Bakır, 1.9 mg çinko, 8.3 mg demir ve 24,2 mg Mangan bulunur. Bu durum pozitif bilimler tarafından da kanıtlanmış ve bu bitki tıbben de kabul edilmektedir. 

Karayemiş bitkisi ya da meyvesi içindeki antioksidan maddelerin, nikotinin etkilerini azaltıp, kanseri de önlediği bilinen bir gerçek. Ancak, bu meyvenin faydaları bu kadar da değil. Meyvenin içindeki maddeler ve özellikle meyvenin çekirdekleri, öğütülüp toz haline getirildikten sonra bal ile karıştırıldığında (özellikle organik bal), bronşite iyi geldiği gözlemlenmiş. Bunun haricinde, kandaki demir eksikliğini giderdiği, idrar söktürdüğü, kalp çarpıntılarını giderdiği, kan şekerini düşürdüğü, kasların düzenli bir şekilde çalışmasına yardımcı olduğu ve kemik yapısını geliştirdiği de gözlemlenmiştir. Ayrıca egzama ve hemeroid tedavisinde, insülün hormon düzenlemesinde, mide ülseri ve bağırsak tembelliğini de giderdiği gibi böbrek taşlarını da düşürdüğü belirtilmektedir.

Karayemiş ayrıca; bazı ilaçlara tat ve koku (kremlerde) verici olarak da kullanılır, hayvanlara taze olarak yedirilir, pasta, kek ve özellikle hoşaf ve kompostolara koku ve tat kazandırmak için ilave edilir, pekmez, reçel ve tuzlaması yapılır, sindirimi kolay olup meyveleri yenir, tokluk hissi verdiğinden diyet amacıyla kullanılır, yaprakları; çelenk yapımında, balık tablalarının süslenmesinde, hamsi buğulamasında koku vermek ve iştah açmak için (1-2 adet halinde) kullanılır. 

Aman dikkat ! Bu ağaççığın yaprakları çiçek açma döneminde zehirlidir. Gelişmesini tamamlayan taze yaprakları elle toplanır. Destile edilerek eczacılıkta kullanılan Laura Cerasin maddesi elde edilir. Yaprağın bileşimi; glikoz, tanen, kalsiyum oksalat, emulsin (enzim), prulaurasin (glikozid), benzoik asit, siyanidrik asittir (zehirlidir, çekirdekte de bulunur, yapraktan elde edilen su fazla kullanılırsa; baş dönmesi, kusma, karın ağrısı yapar).

Doğal ecza deposundan bir tedavi ve mineral bombasıdır karayemiş..

19 Nisan 2012 Perşembe

Göz göre göre kanser oluyoruz

"Gerçekleri açıklarsam Türkiye sarsılır" diyen Prof. Erkan Topuz'un verdiği bilgiler tüyler ürpertici! İşte kansere yol açan nedenler...Esra Ceyhan'ın Kanal D'deki programına konuk olan İ.Ü. Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine herkesi ekran başına kilitleyen açıklamalarda bulundu.Topuz, kanserle mücadelenin anne karnında başladığına dikkat çekerek hamile kadınların ve bebek sahibi insanların evde dikkat etmeleri gereken noktaları anlattı. Bulaşık deterjanlarından, halıların temizliğine kadar çok önemli ayrıntılar... "Benim mücadelem bu yaştan sonra halkımızı kanserden korumaktır. Kanser tedavisi sonra geliyor. Bir korunma bin tedaviden evladır. Bunları ilk defa duyuyorsunuz ama gerçek bunlar. Ben bunları kendimi bu işe adadığım için anlatıyorum. Bu anlattıklarımı Türkiye ilk defa duyuyor. Belki dünyada da çok az duyan vardır" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, herkesi şaşırtan açıklamalar yaptı.İŞTE SARISICI AÇIKLAMALAR-Evde, sokakta giydiğimiz ayakkabılarla dolaşılmamalıEğer evde ayakkabı ile geziyorsak dışarıdan geldiğimiz ayakkabıları çıkartıp başka bir ayakkabı giymeliler. Çünkü dışarıdan giydiğimiz ayakkabı ile eve soktuğumuz pestisitler kanserin en önemli sebeplerinden bir tanesidir. (Pestisit: Tarım ürünleri, kimyasallar, egzozdan çıkan gazlar vs) -En tehlikeli yer: HalıHalı bütün pestisitleri tutar. Bu nedenle alıların temizliğine dikkat ediniz. Kesinlikle deterjanla temizlemeyin. Sirkeli su ile silin. -Deterjan kullanınca muhakkak eldiven giyilmeliPlastik eldiven kullanmayın, içine izci eldiveni giyin. Çünkü deterjanlar alerjiktir ve ufak dozlarda alındığı takdirde kronik olarak kanserojendir. (İzci eldiveni: Pamuk eldiven) -Bulaşık makinasında kullandığınız deterjan da petrol ürünü, yani kanserojen! Ne kadar yıkarsa yıkansın kalıntılar kalabilir. Eğer sağlığınızı düşünüyorsanız çıkardığınız bulaşıkları sirkeli suyla ya da limonlu suyla silin. -Her türlü deterjandan kaçının!Devamlı olarak zeytinyağı ve defne sabununu seçiniz. Ellerinizi, vücudunuzu hakiki zeytinyağ, defne veya fıstık yağından yapılan hakiki sabunlar da seçilebilir. Bunları örnek olarak söylüyorum. Deterjandan kaçıyoruz ve çok aşırı miktarda suyla duruluyoruz. -Beyaz olan her türlü iç çamaşırı, yeni aldığında en az 2 kere kaynatılmalı! Çünkü bunlar beyazlatılmak için kanserojen maddelerle yıkanıyor. -Kanserle mücadele anne karnında başlarAnne adayları aşırı miktarda vitamin almaktan kaçınsınlar. Çünkü bilinçsizce alınınca vitaminin içindeki kobalt, bazı aşırı miktarda minareller... Doktor bir tane yut diyordur ama çocuk gelişsin diye bir kaç tane yutuyorlar. Bu çocukta birikime sebep olabilir ve kansere neden olabilir. -Gökkuşağının 7 rengini, ne buluyorlarsa, günde en azından 3-5 tane yenmeli! Her bir renkte bir şeyler var. -Gebeler, haftada 2 kez kırmızı et yemeli!Özellikle balıkla beslensinler. Sağlıklı bir insanın kansere yakalanmaması için, bebeğin daha anne rahmindeyken vücudunun direncinin artması ve zehirleri alarak bağışıklık sisteminin bozulmaması lazım. -Oda spreyleri doğrudan doğruya petrol menşeliZehiri soluyorsunuz. Akciğerinize geçiyor ve dolaylı olarak bağışıklık sisteminizi bozuyor. -Sebzeler, mevsiminde dondurulup saklanmalı!Yalnız bir kez çözülünce onu muhakkak pişirin. Mikro dalgada bir kere ısıtın. Ateşte ısıttıklarımızda ise bir kere ısıtınız. Çünkü bir dahaki sefere değeri ölür. DNA'yı bozar. DNA kırılması da kanserojene yol açar. -Radyasyon; kronik olarak kansere en çok yaklaştıran faktörlerden biri!Televizyondan çok uzak duralım. -Çocuklara haftada 2 kez balık çorbası Ama içine zerdeçal koymak suretiyle...Soğan, sarımsak ve o mevsimin sebzesiyle yapmalısız. Çocuk anne karnındayken bu terbiyeyi almaya başlamalı. -Gebeler haftada 1 kilo balık tüketmeliBu miktarın üzerinde balık tüketilmesine karşıyız. Çünkü en steril balıkta bile az civarda civa vardır. Bu balıklar dip balıkları olmamalı. Somon veya yüzey balığı, Akdeniz, Ege balığı olmalı. Marmara'nın dip balıklarını lütfen tüketmeyiniz. -Kızartma için en uygun yağ; kanola yağıOnun dışında birinci seçeneğimiz zeytinyağdır. Memleketimizin iftihar edebileceği yağdır. Fındıkyağı da tercih edilebilir. -Çocuklar, fast food türü yiyecekleri 15 günde bir yemeliAma haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir. Çocuklarımıza arada bir verebiliriz. Ama dışarıdaki yiyeceklerin nasıl kızartıldığını bilmiyorsunuz. Ona göre hareket edin. -Çocuklar meyve ve yoğurdu bol tüketmeliAncak yoğurdu prebiyotik ve ev yoğurdu olarak kullanalım. Yoğurdunuzu evde yapın. Peynir ve çökelek fazla miktarda yiyin. Keçi peyniri çok faydalıdır. -Çocukları, üç beyazdan; un, şeker ve tuzdan uzak tutmalı-Belki tuzcular üzülecekler ama Konya'ya akan kanalizasyonlar ve kirletici sularla, Türkiye'nin en büyük tuzunu karşılayan Tuz Gölü'müz maalesef torbaların içinde çok iyi steril edilmedikleri takdirde bize kanseri ufak ufak taşıyorlar. Bu nedenle kaya tuzunu tercih edin. Yani turşu kurduğunuz tuzu çekin ve çok az miktarda kullanın. Çünkü tuz da kanserojendir. -Amerika'daki çocukların tombul olmasının sebebi her şeye şeker katmalarıdırUcuz beslenmedir. -En faydalı gıdalardan birisi cevizDaha sonra fındık ve bademdir. Ayçiçeği açık alın. İşlemden geçmemiş olacak, kavurup yiyebilirsiniz. Ama fındık, ceviz gibi yiyecekleri kabuklu alın. Çünkü içine böceklenmesin diye ilaç sıkılmaktadır. Sonsuz faydaları olan yiyeceklerdir. Günde bir avuç muhakkak tüketiniz. -Elma mutlaka yenilmeli! -Plastik, bakır, alüminyum kap kullanılmamalıPorselen, cam ve çelik kullanın. Meyveleri de bu tür kaplarda yıkayın. Bunların içine litresine göre 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi atın. Aşağı yukarı yarım saat bekletin. Sonra tekrar yıkamayın. Tekrar mikrop alır.-Dikkat; meyvelerin üzerine parlak görünmesi için mum sürülüyor!Bunları hakiki zeytinyağlı sabundan geçirdikten sonra elma sirkeli sudan geçirin. Ya da elma sirkesi ile ovun. Meyveyi kabuğuyla tüketin eğer sterilse. -Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğu çöpe atılmalıİstediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki pestisitleri temizleyemezsiniz. Çaresi yok. -3 ayda bir su değiştirilmeliÇok muhteşem sularımız var ama ne olursa olsun tabiatı rezil ediyoruz. Satın aldığımız sularda az miktarda da olsa kanserojen dozlar karışabilir. Bunlar kontrollü sular ama 3 ayda bir değiştirmek gerekiyor. -Plastik her yerde zehir. Plastik bardaklar, kaplar, plastik herhangi bir şey... Ben ona girmiyorum bu lafı söylersem yer yerinden oynar. Bu plastikler ev yapımına girdiler. Doğrudan doğruya inşaat malzemesi olarak kullanıyorlar. Çok bilinçli olun, çok iyi markalar kullanın. Bunları söylemem demek Türk ekonomisiyle oynamam demek. Ben insanlara kendimi adadım, onun için kimseden korkmuyorum açık açık söylüyorum. -Meyve suyu, posasıyla tüketilmeliBiz kanserli hastalara suyunu veriyoruz. Meyve suyuna geçmeyen çok madde posada kalıyor. Bu şekilde kolon ve miğde kanserinden korunmuş oluyorsunuz. -Bakır, özellikle beyin tümörlerinde ön plana çıkıyorÇok iyi kalaylı olursa bu etki azalıyor. Ama kulağınıza bakır küpe bile takmayın. -Çocuklar, yeşil plastik sahalarda oynamamalı Plastik çimenler sentetiktir ve kanserojen madde alabilirler. -Havuzlar iyi temizlenmeli Ozonla temizlemek en fazladır. Aşırı klorluysa yine spor yerine kansere hazırlık yapıyorsunuz...-Bütün beyazlatıcılardan kaçınılmalı Çocuklarımızın kullandığı o pırıl pırıl bembeyaz defterler klorla temizleniyorlar. Bunlarla temizlenmemiş defter kullansınlar. Kullandıkları boyalarda da kanserojen etkisi vardır. KANSER DALGA DALGA GELİYOR Prof. Dr. Erkan Topuz'un verdiği şu çarpıcı bilgi, kanserin boyutlarını açıkça ortaya koydu: "Kanser dalga dalga geliyor. 2020 yılında 20 milyon insan kansere yakalanacak. Ama eğer bunları yaparsak belki bunu 15 milyona indirebiliriz. O yüzden gözümüzü açalım. Bu iş çocukluktan başlıyor. Çocuklarımıza bu terbiyeyi vermek zorundayız. Ailedeki çocuk annesini taklit eder. Anne ne yiyorsa çocuk da onu yer." Topuz, yaptığı açıklamalar nedeniyle bir takım sektörleri zor duruma soktuğu eleştirileri için ise, "Benim için insan sağlığı birinci plandadır. Ekonomi ikinci plandadır. Bir insanın kanser olması durumunda devlete ve millete verdiği zarar milyarlarca dolardır. O yüzden dikkatli olduğunuz takdirde ekonomiye de katkınız olur. Aslında ben bunları anlatarak Türkiye'nin ekonomisini de kurtarıyorum farkında değiller" diye konuştu.

Kanserden kurtulmak için inanmak gerek

Kanser tedavisinde kullanılan alternatif ve tamamlayıcı yöntemlerle ilgili çalışmaları olan doktorlardan Prof. Dr. Erkan Topuz, tüm bitkilerin kanser türleriyle mücadelede faydası olduğunu söyledi. Erkan Topuz’un kanser tedavisi gören hastalar için üzerinde durduğu konulardan bir diğeri ise inanç ve dua.

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü kanser hastalarının alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvurma sıklığı ile ilgili araştırma yaptı. Enstitü Müdürü Prof. Dr. Erkan Topuz başkanlığında yapılan araştırmaya göre hastaların yüzde 65’i alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvuruyor. Kanser tedavisinde kullanılan tamamlayıcı yöntemlerle ilgili çalışmalarını "Kanserde Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp" adıyla bir kitapta toplayan Erkan Topuz’la, bitkilerin ve diğer tamamlayıcı yöntemlerin kanser tedavisindeki rolü üzerine konuştuk. İlaçların büyük çoğunluğunun bitkilerden elde edildiğini ve bitiklerin kanseri önlemede ve tedavisinde etkili olduğunu belirten Erkan Topuz, Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Tamamlayıcı Tıp Danışma Kurulu’nun çalışmaları hakkında da bilgi verdi.

Alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerini destekliyor musunuz?
Alternatif tıp ispat edilmemiş bir tıptır. Bizim tamamlayıcı tıptan bahsetmemiz lazım. Tamamlayıcı tıbbı tabii ki destekliyoruz. Tamamlayıcı tıpta yararlı olan şeyler var. Zararlı olan şeyler var. Doktorun bunu bilinçli olarak hastaya anlatması gerek. Birçok ilaç bitkiden elde edilir. Tüm bitkilerin kanser türlerine faydası vardır. Biz bunu reddetmiyoruz ki.
Kanser hastalarına uygulanan tamamlayıcı tıp yöntemleri hakkında bilgi verir misiniz?
Tamamlayıcı tıbbı kanser hastaları için üç grupta incelemek lazım. Birincisi kanserden korunmak için. İkincisi kanser tedavisi esnasında. Üçüncüsü de kanser tedavisi bittikten sonra. Tamamlayıcı tıbbın asıl önemi kansere yakalanmadan önce önleyici olarak kullanılandır. Bunu sadece diyet olarak algılamayın. İki grupta incelenmesi lazım; ruhsal ve bedensel yaklaşımlar ve bitkiler. Meditasyon, akupunktur, hipnoz, ayurveda. Bununla beraber, mizah tedavileri, resim tedavileri, sanatsal yaklaşımlar, dans terapileri, kristaller. Bitkilerin çeşitli faktörleri, kökleri, yaprakları, tohumları. Minareler ve vitaminler.
Tamamlayıcı tıbbın kanseri önleyici etkileri nelerdir?
Genetik olan kanserlerde çok önemli. Genetik olarak en sık rastlanan kanserler meme kanseri ve kolon kanseri. Eğer ailede bu kanser türleri varsa ve bu da genetiğinde çeşitli yollardan tespit edildiyse, bu kişilerin kansere yakalanma oranı yüzde 100’e yakın olur. Meme ve kolon kanserinde 20 yaşına kadar belli bir diyete başlanırsa kurtulma şansı yüzde 60. Ama 20 yaşından sonra başlayan bir diyet yüzde 20’lerde kalır. Onun için çok erken yaşta bu diyete girilmesi lazım.
Peki ailesinde meme kanseri veya kolon kanseri olan bir kişi önleyici olarak ne yapmalı?
Kilo almamak, spor yapmak, yağlı gıdalar tüketmemek, alkol ve sigaradan kaçmak, kırmızı etten kaçmak. Koruyucu bazı gıdalar var. Bunları ön planda tutmak önemli. Hormonlu gıdalardan kaçınmak şart. Kolon kanserlerinde yoğurt, yağsız beyaz peynir ve çökelek tercih edilmeli. Kalsiyumlu gıdaları almak, günde bir adet 100 mg. asprin kullanmak koruyucu olacaktır. Kadınlarda böyle bir risk varsa, hormon yaklaşımlarından uzak durmak, doğum kontrol hapları kullanmamak önemlidir.

Hangi gıdaların kanseri önleyici etkisi var?
Genellikle yeşille beslenmek gerekir. Brokoli, karnabahar, beyaz lahana, kırmızı lahana, kıvırcık salata, semizotu, kırmızı turp salatası ve yeşil kabak gibi besinler. Bunlar genelde ön planda tutulacak gıdalar olmalı. Mesela nar suyunun kanseri küçülttüğünü gösteren hayvan deneyleri var. Havuç çok önemli bir besin. Bunun yanı sıra çekirdeğiyle beraber bol miktarda kara üzüm, çilek ve çilek grupları tüketilmeli. Yeşil çay hem kanserden koruyor hem de kanser tedavisi esnasında tümörü küçültüyor. Genellikle yeşile dönen, kırmızı etten kaçan, yağdan kaçan bir diyet uygulamak gerek. Beyaz un ve şekerden kaçmak gerek. Margarinden korunmak gerek. Hazır gıdalardan konservelerden, sucuk, salam, sosis gibi gıdalardan, hazır meyve sularından kaçmak gerek.
Peki sigara ve alkol…
Kesin olarak en önemli faktör sigara ve alkol. Eskiden kırmızı şarabın bir miktar içilmesini tavsiye ederdik. Ancak son çıkan yayınlar, günde iki bardak kırmızı şarap içenlerde meme kanseri riskinin arttığını gösterdi. Ve özellikle sert rakı, votka, viski, tekila gibi içkilerden kesinlikle uzak durulması gerek. Bunlar sigara ile birleştiklerinde kanser riskini yüksek oranda artırıyor.

Kanser tedavisi sırasında tamamlayıcı tıbbın rolü nedir?
Kanser meydana geldiyse işte bizim için asıl tehlike buradadır. Hastalarımızın bilinçsizce kullanacağı herhangi bir bitki kanser olayını tetikleyebilir. Yani kanser için verdiğimiz ilaçları ya nötralize eder ya da potansiyelize eder. Onun için hastaların kesinlikle tamamlayıcı ya da alternatif ilaçları doktora danışmadan kullanmaması gerekir.

Örnek verebilir misiniz?
En basitini söyleyeyim: Kadınların yüzde 40’ının kullandığı bir antidepresan ilaç var. Diğer bütün ilaçları bloke ediyor. Mesela greyfurt suyu. Bağırsakta P450 denen bir enzim var. İlacın emilmesine mani olduğu gibi, ilacı dört kat potansiyalize edebiliyor. Yani hastayı zehirliyor. Onun için doktorun çok bilinçli olarak hastasına bunu izah edip yasaklaması gerekiyor.

Kematerapi esnasında alternatif tedavi kullanmak…
Kemoterapi esnasında alternatif veya tamamlayıcı tedaviyi bilinçsizce kullanmak hastanın ölümüne sebep olabilir. Bu esnada bazı destek tedavileri yok mu? Var tabii. Gıda olarak herşeyi verebilirsiniz. Ama dışarıdan tamamlayıcı hiçbir ilaç vermemeniz gerekir. Ancak örneğin prostat kanserinde selenyum ispat edilmiş. Domatesin içindeki laykopen maddesi ispat edilmiş. Bunları verebilirsiniz.

Sarımsak ve soğan…
Kuarsetin maddesi soğan ve sarımsakta bol miktarda vardır. Kanser öncesinde, tedavisi esnasında ve sonrasında çok etkilidir. Sarımsak çok faydalıdır. Hem enfeksiyonlara karşı korur, hem de yapılan çalışmalar sarımsağın mide kanserinden, bağırsak kanserinden, yemek borusu kanserinden ve akciğer kanserinden koruduğunu göstermiştir.

Acı biberin bazı türleri kansere sebep olabildiği söyleniyor?
Acı biberin, immün (bağışıklık) sistemini güçlendirdiği ve hayvan deneylerinde tümörlü farelerin tümörlerini küçülttüğü görülmüştür. Ama bu taze acı biber, arnavut biberi. Güneydoğu’da sıklıkla kullanılan kuru acı biber aflatoksin içerir ve bu madde karaciğer kanserine sebep olur.

Kemoterapi ya da kanser tedavisi bittikten sonra…
Kemoterapi vücuttaki normal hücreleri de tahrip edebilir. Vücudun genel durumunu bozabilir. Kuvvetsizlik, kan tablosunda düşüklük meydana gelebilir. İşte bunu düzeltmek için de tamamlayıcı tıbbın ayrı bir yeri vardır. Bu konuda da yine Omega-3 çok faydalı. Ama Omega-3’ü çok iyi balık yağından almak lazım. Okyanuslardaki sardalyalardan ve somon balıklarından elde edilen faydalıdır. Bunun dışında, selenyum, laykopen, bunlar bağışıklık sistemini güçlendirir. Ekinezya da öyle. Dışarıdan alacağımız gıdalar arasında folikasit faydalıdır. Folikasit, hem kanserden korur, hem de kanserden sonra kemoterapinin yarattığını tahribatın önlenmesinde etkilidir. Ginseng, ananas, kara üzüm faydalıdır. Zerdeçal çok önemli bir maddedir. Hem tümör hücresini yok eder hem de immün sistemini güçlendirir. Çörekotu, zencefil, çok önemlidir. Bazı meme kanseri türlerinde keten tohumunu tavsiye ederiz. Ama bu her meme kanseri hastası için geçerli değil.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde tamamlayıcı yöntemlerle ilgili çalışmalar yapan bir komisyon var. Bununla ilgili bilgi verir misiniz?
Bu, altı sene önce İstanbul Üniversitesi’nde Tamamlayıcı Tıp Birimi olarak kuruldu. Ondan sonra Ankara’da Kanser Danışma Kurulu kuruldu. Kanser Danışma Kurulu’nun bir tanesi de tamamlayıcı tıp danışma kuruludur. Yaklaşık 3.5 sene önce çalışmaya başladı. Başkanlığını da kurulduğundan beri ben yapıyorum. Sahtekarların ilaçları bize gelir. Biz bunların kontrolünü yaptırırız. RTÜK’ün basında çıkan bu yalan yanlış haberleri ve yazıları birazcık frenlemesini istedik. Böyle bir kanun teklifi getirdik. İnşallah çıkar. En büyük zarar bu sahtekarlar. Çünkü bir sahtekar çıkıyor ve bütün zavallı millet zehirleniyor.

Duanın kanser hastaları üzerindeki etkisiyle ilgili bir çalışmanız vardı. Bundan bahsedebilir misiniz?
Kanser tedavisi konusunda inanç da çok önemli. İnancın, hastaların immün sistemini güçlendirdiği iddia ediliyor. İtalya’daki Katolik kiliselerinde bununla ilgili araştırmalar yapıldı. Araştırmanın sonuçları gösterdi ki dua ve inanç hastaların immün sistemini güçlendiriyor. Biz onun için hastaya her zaman inançlı olmasını öneriyoruz. Her zaman için, hangi dinden olursa olsun... Hastalığı inançla beraber yeneceğimizi her zaman söyleriz. Bu gayet normal. Çünkü inanmazsan zaten kaybedersin.

Sahtekarlara karşı ne yapılmalı?
Ulusal Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü kurulmalı. Burada bütün bu çalışmalar yürütülmeli ve sahtekarlarla mücadele edilmeli. Yeni ilaçlar ve bitkiler denemeli. Onun dışında medyanın bilim adamlarıyla işbirliği yapması gerekir. Medya, bu sahtekarlara yer verdiği kadar bilim adamlarına da yer vermiş olsa bu kadar rahat cirit atamazlar.

ŞARLATANLARI AYIRMAK GEREK
Türkiye Kanserle Savaş Vakfı Onkoloji ve Erken Tanı Merkezi Tıbbi Direktörü Doç. Dr. Metin Aran, alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını doğru tanımlamak gerektiğini belirtiyor. Hastaların bağışıklık sistemini güçlendirdiği tıbbi araştırmalarla ortaya konan bazı maddelerin tüketilmesinin yararlı olduğunu ifade eden Aran, alternatif tıp adı altında gerçekleştirilen bilim dışı uygulamaları desteklemediklerini vurguluyor. Bilim dışı uygulamalar gerçekleştirenleri ’şarlatan’ olarak nitelendiren Metin Aran, ikisi arasındaki ayrımın doğru yapılması gerektiğini belirtiyor.

’KAPLUMBAĞA KANI KANSERDEN KORUMAZ’
İnsanların bağışıklık sistemini güçlendiren maddelerin kanser rahatsızlıklarından korunmak için kullanılmasını onayladıklarını ifade eden Doç. Dr. Metin Aran, örnek olaraksa antioksidan, fitokimyasal ve omega 3 yağ asitleri içeren besinleri gösteriyor. Hayvansal maddelerinde kanser rahatsızlıkları için koruyucu ve önleyici olarak tüketildiğini sözlerine ekleyen Aran, buna örnek olarak ise kaplumbağa kanını veriyor. "Bu zavallı kaplumbağaların öldürülmesinden başka hiçbir şey ifade etmez. Kanserden korunmaya faydalı değildir, hastaların bağışıklık sistemlerinin güçlenmesine de hiçbir faydası olmaz. Ama onun dışında kansere yararlı olduğu bilinen domates, kivi, enginar gibi yiyeceklerin kullanılmasını onaylıyoruz" diye konuşuyor.

NELER TÜKETİLMELİ?

Antioksidanlar: Antioksidanlar, oksitlenme olaylarını baskılayan maddelerdir. İnsanda normal biyokimyasal olaylardan sonra ortaya çıkan, kanda serbest dolaşarak sağlıklı hücrelere adeta saldıran ve onların DNA yapılarını değiştirerek tümör gelişmesine zorlayan maddelere karşı vücudu korudukları belirtiliyor. Ancak, kanser riskini düşürmekteki rolleri henüz kesinleşmediği için araştırmalar devam ediyor. Bu grubun önde gelenleri vitamin-C, beta-karoten ve vitamin-E’dir. Vitamin-C ağız boşluğu, yemek borusu ve mide kanserlerine karşı koruyucu olabilir. Ayrıca rektum, pankreas, rahim kanserlerinin gelişme riskini azaltabileceği, meme ve akciğer kanserine karşı koruma sağlayabileceği öngörülüyor. Vitamin-C kaynağı olaraksa, portakal, portakal suyu, taze yeşil biber, çilek, kırmızı biber, pişirilmiş brokoli gösteriliyor. Beta-karoten için kaynaklar koyu yeşil yapraklar, sarı-oranj meyve ve sebzeler olarak ifade ediliyor. Yüksek miktarda beta-karoten ise havuç, kabak, taze patates ve ıspanakta bulunuyor. Mide, akciğer, prostat, meme ve baş-boyun kanserlerinin gelişme riskini düşürebileceği olasılığından beta karoten zengini besinler öneriliyor. Bununla beraber, beta-karoten kullanımında kesin öneri öncesi daha çok araştırma gereksinimi vardır Aşırı dozda alınması riskli kişilerde, aynı sigarada olduğu gibi, akciğer kanserine neden olabileceği düşünülüyor.

Fitokimyasallar: Bitkilerin yapısında bulunan bazı kimyasal bileşiklerdir ve bitkileri bakteriler, virüslar ve mantarlara karşı korurlar. Ayrıca antioksidan, besin koruyucu ve kanser yapıcı ajanlara karşı engelleyici etkileri olabileceği bildiriliyor. Yüksek fitokimyasal maddeli yiyecekler brokoli, dutlar, soya kabukları, armutlar, şalgamlar, kereviz, havuç, ıspanak, zeytinler, domates, mercimek, kavun, sarımsak, kayısı, soğanlar, soya fasulyesi, yeşil çay, şeftali, kabaklar, kıvırcık ve Brüksel lahana ve kırmızı şaraptır.

Omega-3 yağ asitleri: Vücutta yapılmayan bu asitler yiyecekler veya ek katkılardan alınan yağ asitleridir. Deniz ürünleri, özellikle sıcak su ürünleri, keten tohumu yağı ve fasulyede bulunan bu asitlerin meme ve prostat kanserleri risk ve gelişmesini önlemede rolleri olabileceği bildiriliyor.

FAZLASI ZARAR GETİRİR
Ankara Numune Hastanesi Tıbbi Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Nurullah Zengin, Modern tıbbın kanserin tanımlanmasında ve tedavisinde belli bir aşamaya geldiğini belirterek şöyle devam etti:"Tabii bunun yanında modern tıbbın başarısız olduğu kanser türlerinde değişik uygulama arayışları halen devam ediyor. Modern tıp içinde de bu arayışlar sürüyor. Aynı zamanda alternatif uygulama diye tabir ettiğimiz değişik bitkisel maddeleri ve bunun dışında da daha değişik yöntemleri bu alanda denemek mümkün. Bunları özellikle modern tıbbın başarı elde ettiği alanlarda tavsiye etmek çok doğru değil. Tamamlayıcı tıp, kontrollü bir şekilde vücut direncini artırmaya yönelik bir araç olarak görülüyor. Anti-tümör etkinliği şu ana kadar gösterilmiş değil. Doğal ve bitkisel olan ilaçların kullanımın ötesinde uç kullanımların zarar potansiyeli daha yüksek"

Kanserden kurtulmak için inanmak gerek

Kanser tedavisinde kullanılan alternatif ve tamamlayıcı yöntemlerle ilgili çalışmaları olan doktorlardan Prof. Dr. Erkan Topuz, tüm bitkilerin kanser türleriyle mücadelede faydası olduğunu söyledi. Erkan Topuz’un kanser tedavisi gören hastalar için üzerinde durduğu konulardan bir diğeri ise inanç ve dua.

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü kanser hastalarının alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvurma sıklığı ile ilgili araştırma yaptı. Enstitü Müdürü Prof. Dr. Erkan Topuz başkanlığında yapılan araştırmaya göre hastaların yüzde 65’i alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerine başvuruyor. Kanser tedavisinde kullanılan tamamlayıcı yöntemlerle ilgili çalışmalarını "Kanserde Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp" adıyla bir kitapta toplayan Erkan Topuz’la, bitkilerin ve diğer tamamlayıcı yöntemlerin kanser tedavisindeki rolü üzerine konuştuk. İlaçların büyük çoğunluğunun bitkilerden elde edildiğini ve bitiklerin kanseri önlemede ve tedavisinde etkili olduğunu belirten Erkan Topuz, Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Tamamlayıcı Tıp Danışma Kurulu’nun çalışmaları hakkında da bilgi verdi.

Alternatif ve tamamlayıcı tıp yöntemlerini destekliyor musunuz?
Alternatif tıp ispat edilmemiş bir tıptır. Bizim tamamlayıcı tıptan bahsetmemiz lazım. Tamamlayıcı tıbbı tabii ki destekliyoruz. Tamamlayıcı tıpta yararlı olan şeyler var. Zararlı olan şeyler var. Doktorun bunu bilinçli olarak hastaya anlatması gerek. Birçok ilaç bitkiden elde edilir. Tüm bitkilerin kanser türlerine faydası vardır. Biz bunu reddetmiyoruz ki.
Kanser hastalarına uygulanan tamamlayıcı tıp yöntemleri hakkında bilgi verir misiniz?
Tamamlayıcı tıbbı kanser hastaları için üç grupta incelemek lazım. Birincisi kanserden korunmak için. İkincisi kanser tedavisi esnasında. Üçüncüsü de kanser tedavisi bittikten sonra. Tamamlayıcı tıbbın asıl önemi kansere yakalanmadan önce önleyici olarak kullanılandır. Bunu sadece diyet olarak algılamayın. İki grupta incelenmesi lazım; ruhsal ve bedensel yaklaşımlar ve bitkiler. Meditasyon, akupunktur, hipnoz, ayurveda. Bununla beraber, mizah tedavileri, resim tedavileri, sanatsal yaklaşımlar, dans terapileri, kristaller. Bitkilerin çeşitli faktörleri, kökleri, yaprakları, tohumları. Minareler ve vitaminler.
Tamamlayıcı tıbbın kanseri önleyici etkileri nelerdir?
Genetik olan kanserlerde çok önemli. Genetik olarak en sık rastlanan kanserler meme kanseri ve kolon kanseri. Eğer ailede bu kanser türleri varsa ve bu da genetiğinde çeşitli yollardan tespit edildiyse, bu kişilerin kansere yakalanma oranı yüzde 100’e yakın olur. Meme ve kolon kanserinde 20 yaşına kadar belli bir diyete başlanırsa kurtulma şansı yüzde 60. Ama 20 yaşından sonra başlayan bir diyet yüzde 20’lerde kalır. Onun için çok erken yaşta bu diyete girilmesi lazım.
Peki ailesinde meme kanseri veya kolon kanseri olan bir kişi önleyici olarak ne yapmalı?
Kilo almamak, spor yapmak, yağlı gıdalar tüketmemek, alkol ve sigaradan kaçmak, kırmızı etten kaçmak. Koruyucu bazı gıdalar var. Bunları ön planda tutmak önemli. Hormonlu gıdalardan kaçınmak şart. Kolon kanserlerinde yoğurt, yağsız beyaz peynir ve çökelek tercih edilmeli. Kalsiyumlu gıdaları almak, günde bir adet 100 mg. asprin kullanmak koruyucu olacaktır. Kadınlarda böyle bir risk varsa, hormon yaklaşımlarından uzak durmak, doğum kontrol hapları kullanmamak önemlidir.

Hangi gıdaların kanseri önleyici etkisi var?
Genellikle yeşille beslenmek gerekir. Brokoli, karnabahar, beyaz lahana, kırmızı lahana, kıvırcık salata, semizotu, kırmızı turp salatası ve yeşil kabak gibi besinler. Bunlar genelde ön planda tutulacak gıdalar olmalı. Mesela nar suyunun kanseri küçülttüğünü gösteren hayvan deneyleri var. Havuç çok önemli bir besin. Bunun yanı sıra çekirdeğiyle beraber bol miktarda kara üzüm, çilek ve çilek grupları tüketilmeli. Yeşil çay hem kanserden koruyor hem de kanser tedavisi esnasında tümörü küçültüyor. Genellikle yeşile dönen, kırmızı etten kaçan, yağdan kaçan bir diyet uygulamak gerek. Beyaz un ve şekerden kaçmak gerek. Margarinden korunmak gerek. Hazır gıdalardan konservelerden, sucuk, salam, sosis gibi gıdalardan, hazır meyve sularından kaçmak gerek.
Peki sigara ve alkol…
Kesin olarak en önemli faktör sigara ve alkol. Eskiden kırmızı şarabın bir miktar içilmesini tavsiye ederdik. Ancak son çıkan yayınlar, günde iki bardak kırmızı şarap içenlerde meme kanseri riskinin arttığını gösterdi. Ve özellikle sert rakı, votka, viski, tekila gibi içkilerden kesinlikle uzak durulması gerek. Bunlar sigara ile birleştiklerinde kanser riskini yüksek oranda artırıyor.

Kanser tedavisi sırasında tamamlayıcı tıbbın rolü nedir?
Kanser meydana geldiyse işte bizim için asıl tehlike buradadır. Hastalarımızın bilinçsizce kullanacağı herhangi bir bitki kanser olayını tetikleyebilir. Yani kanser için verdiğimiz ilaçları ya nötralize eder ya da potansiyelize eder. Onun için hastaların kesinlikle tamamlayıcı ya da alternatif ilaçları doktora danışmadan kullanmaması gerekir.

Örnek verebilir misiniz?
En basitini söyleyeyim: Kadınların yüzde 40’ının kullandığı bir antidepresan ilaç var. Diğer bütün ilaçları bloke ediyor. Mesela greyfurt suyu. Bağırsakta P450 denen bir enzim var. İlacın emilmesine mani olduğu gibi, ilacı dört kat potansiyalize edebiliyor. Yani hastayı zehirliyor. Onun için doktorun çok bilinçli olarak hastasına bunu izah edip yasaklaması gerekiyor.

Kematerapi esnasında alternatif tedavi kullanmak…
Kemoterapi esnasında alternatif veya tamamlayıcı tedaviyi bilinçsizce kullanmak hastanın ölümüne sebep olabilir. Bu esnada bazı destek tedavileri yok mu? Var tabii. Gıda olarak herşeyi verebilirsiniz. Ama dışarıdan tamamlayıcı hiçbir ilaç vermemeniz gerekir. Ancak örneğin prostat kanserinde selenyum ispat edilmiş. Domatesin içindeki laykopen maddesi ispat edilmiş. Bunları verebilirsiniz.

Sarımsak ve soğan…
Kuarsetin maddesi soğan ve sarımsakta bol miktarda vardır. Kanser öncesinde, tedavisi esnasında ve sonrasında çok etkilidir. Sarımsak çok faydalıdır. Hem enfeksiyonlara karşı korur, hem de yapılan çalışmalar sarımsağın mide kanserinden, bağırsak kanserinden, yemek borusu kanserinden ve akciğer kanserinden koruduğunu göstermiştir.

Acı biberin bazı türleri kansere sebep olabildiği söyleniyor?
Acı biberin, immün (bağışıklık) sistemini güçlendirdiği ve hayvan deneylerinde tümörlü farelerin tümörlerini küçülttüğü görülmüştür. Ama bu taze acı biber, arnavut biberi. Güneydoğu’da sıklıkla kullanılan kuru acı biber aflatoksin içerir ve bu madde karaciğer kanserine sebep olur.

Kemoterapi ya da kanser tedavisi bittikten sonra…
Kemoterapi vücuttaki normal hücreleri de tahrip edebilir. Vücudun genel durumunu bozabilir. Kuvvetsizlik, kan tablosunda düşüklük meydana gelebilir. İşte bunu düzeltmek için de tamamlayıcı tıbbın ayrı bir yeri vardır. Bu konuda da yine Omega-3 çok faydalı. Ama Omega-3’ü çok iyi balık yağından almak lazım. Okyanuslardaki sardalyalardan ve somon balıklarından elde edilen faydalıdır. Bunun dışında, selenyum, laykopen, bunlar bağışıklık sistemini güçlendirir. Ekinezya da öyle. Dışarıdan alacağımız gıdalar arasında folikasit faydalıdır. Folikasit, hem kanserden korur, hem de kanserden sonra kemoterapinin yarattığını tahribatın önlenmesinde etkilidir. Ginseng, ananas, kara üzüm faydalıdır. Zerdeçal çok önemli bir maddedir. Hem tümör hücresini yok eder hem de immün sistemini güçlendirir. Çörekotu, zencefil, çok önemlidir. Bazı meme kanseri türlerinde keten tohumunu tavsiye ederiz. Ama bu her meme kanseri hastası için geçerli değil.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde tamamlayıcı yöntemlerle ilgili çalışmalar yapan bir komisyon var. Bununla ilgili bilgi verir misiniz?
Bu, altı sene önce İstanbul Üniversitesi’nde Tamamlayıcı Tıp Birimi olarak kuruldu. Ondan sonra Ankara’da Kanser Danışma Kurulu kuruldu. Kanser Danışma Kurulu’nun bir tanesi de tamamlayıcı tıp danışma kuruludur. Yaklaşık 3.5 sene önce çalışmaya başladı. Başkanlığını da kurulduğundan beri ben yapıyorum. Sahtekarların ilaçları bize gelir. Biz bunların kontrolünü yaptırırız. RTÜK’ün basında çıkan bu yalan yanlış haberleri ve yazıları birazcık frenlemesini istedik. Böyle bir kanun teklifi getirdik. İnşallah çıkar. En büyük zarar bu sahtekarlar. Çünkü bir sahtekar çıkıyor ve bütün zavallı millet zehirleniyor.

Duanın kanser hastaları üzerindeki etkisiyle ilgili bir çalışmanız vardı. Bundan bahsedebilir misiniz?
Kanser tedavisi konusunda inanç da çok önemli. İnancın, hastaların immün sistemini güçlendirdiği iddia ediliyor. İtalya’daki Katolik kiliselerinde bununla ilgili araştırmalar yapıldı. Araştırmanın sonuçları gösterdi ki dua ve inanç hastaların immün sistemini güçlendiriyor. Biz onun için hastaya her zaman inançlı olmasını öneriyoruz. Her zaman için, hangi dinden olursa olsun... Hastalığı inançla beraber yeneceğimizi her zaman söyleriz. Bu gayet normal. Çünkü inanmazsan zaten kaybedersin.

Sahtekarlara karşı ne yapılmalı?
Ulusal Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü kurulmalı. Burada bütün bu çalışmalar yürütülmeli ve sahtekarlarla mücadele edilmeli. Yeni ilaçlar ve bitkiler denemeli. Onun dışında medyanın bilim adamlarıyla işbirliği yapması gerekir. Medya, bu sahtekarlara yer verdiği kadar bilim adamlarına da yer vermiş olsa bu kadar rahat cirit atamazlar.

ŞARLATANLARI AYIRMAK GEREK
Türkiye Kanserle Savaş Vakfı Onkoloji ve Erken Tanı Merkezi Tıbbi Direktörü Doç. Dr. Metin Aran, alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını doğru tanımlamak gerektiğini belirtiyor. Hastaların bağışıklık sistemini güçlendirdiği tıbbi araştırmalarla ortaya konan bazı maddelerin tüketilmesinin yararlı olduğunu ifade eden Aran, alternatif tıp adı altında gerçekleştirilen bilim dışı uygulamaları desteklemediklerini vurguluyor. Bilim dışı uygulamalar gerçekleştirenleri ’şarlatan’ olarak nitelendiren Metin Aran, ikisi arasındaki ayrımın doğru yapılması gerektiğini belirtiyor.

’KAPLUMBAĞA KANI KANSERDEN KORUMAZ’
İnsanların bağışıklık sistemini güçlendiren maddelerin kanser rahatsızlıklarından korunmak için kullanılmasını onayladıklarını ifade eden Doç. Dr. Metin Aran, örnek olaraksa antioksidan, fitokimyasal ve omega 3 yağ asitleri içeren besinleri gösteriyor. Hayvansal maddelerinde kanser rahatsızlıkları için koruyucu ve önleyici olarak tüketildiğini sözlerine ekleyen Aran, buna örnek olarak ise kaplumbağa kanını veriyor. "Bu zavallı kaplumbağaların öldürülmesinden başka hiçbir şey ifade etmez. Kanserden korunmaya faydalı değildir, hastaların bağışıklık sistemlerinin güçlenmesine de hiçbir faydası olmaz. Ama onun dışında kansere yararlı olduğu bilinen domates, kivi, enginar gibi yiyeceklerin kullanılmasını onaylıyoruz" diye konuşuyor.

NELER TÜKETİLMELİ?

Antioksidanlar: Antioksidanlar, oksitlenme olaylarını baskılayan maddelerdir. İnsanda normal biyokimyasal olaylardan sonra ortaya çıkan, kanda serbest dolaşarak sağlıklı hücrelere adeta saldıran ve onların DNA yapılarını değiştirerek tümör gelişmesine zorlayan maddelere karşı vücudu korudukları belirtiliyor. Ancak, kanser riskini düşürmekteki rolleri henüz kesinleşmediği için araştırmalar devam ediyor. Bu grubun önde gelenleri vitamin-C, beta-karoten ve vitamin-E’dir. Vitamin-C ağız boşluğu, yemek borusu ve mide kanserlerine karşı koruyucu olabilir. Ayrıca rektum, pankreas, rahim kanserlerinin gelişme riskini azaltabileceği, meme ve akciğer kanserine karşı koruma sağlayabileceği öngörülüyor. Vitamin-C kaynağı olaraksa, portakal, portakal suyu, taze yeşil biber, çilek, kırmızı biber, pişirilmiş brokoli gösteriliyor. Beta-karoten için kaynaklar koyu yeşil yapraklar, sarı-oranj meyve ve sebzeler olarak ifade ediliyor. Yüksek miktarda beta-karoten ise havuç, kabak, taze patates ve ıspanakta bulunuyor. Mide, akciğer, prostat, meme ve baş-boyun kanserlerinin gelişme riskini düşürebileceği olasılığından beta karoten zengini besinler öneriliyor. Bununla beraber, beta-karoten kullanımında kesin öneri öncesi daha çok araştırma gereksinimi vardır Aşırı dozda alınması riskli kişilerde, aynı sigarada olduğu gibi, akciğer kanserine neden olabileceği düşünülüyor.

Fitokimyasallar: Bitkilerin yapısında bulunan bazı kimyasal bileşiklerdir ve bitkileri bakteriler, virüslar ve mantarlara karşı korurlar. Ayrıca antioksidan, besin koruyucu ve kanser yapıcı ajanlara karşı engelleyici etkileri olabileceği bildiriliyor. Yüksek fitokimyasal maddeli yiyecekler brokoli, dutlar, soya kabukları, armutlar, şalgamlar, kereviz, havuç, ıspanak, zeytinler, domates, mercimek, kavun, sarımsak, kayısı, soğanlar, soya fasulyesi, yeşil çay, şeftali, kabaklar, kıvırcık ve Brüksel lahana ve kırmızı şaraptır.

Omega-3 yağ asitleri: Vücutta yapılmayan bu asitler yiyecekler veya ek katkılardan alınan yağ asitleridir. Deniz ürünleri, özellikle sıcak su ürünleri, keten tohumu yağı ve fasulyede bulunan bu asitlerin meme ve prostat kanserleri risk ve gelişmesini önlemede rolleri olabileceği bildiriliyor.

FAZLASI ZARAR GETİRİR
Ankara Numune Hastanesi Tıbbi Onkoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Nurullah Zengin, Modern tıbbın kanserin tanımlanmasında ve tedavisinde belli bir aşamaya geldiğini belirterek şöyle devam etti:"Tabii bunun yanında modern tıbbın başarısız olduğu kanser türlerinde değişik uygulama arayışları halen devam ediyor. Modern tıp içinde de bu arayışlar sürüyor. Aynı zamanda alternatif uygulama diye tabir ettiğimiz değişik bitkisel maddeleri ve bunun dışında da daha değişik yöntemleri bu alanda denemek mümkün. Bunları özellikle modern tıbbın başarı elde ettiği alanlarda tavsiye etmek çok doğru değil. Tamamlayıcı tıp, kontrollü bir şekilde vücut direncini artırmaya yönelik bir araç olarak görülüyor. Anti-tümör etkinliği şu ana kadar gösterilmiş değil. Doğal ve bitkisel olan ilaçların kullanımın ötesinde uç kullanımların zarar potansiyeli daha yüksek"

Erkan Topuz’dan cep telefonu uyarısı!

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Erkan Topuz, cep telefonlarının saçtığı çarpıcı tehlikeyi gözler önüne serdi. Topuz, 1 dakikadan fazla cep telefonuyla konuşulmamasını tavsiye etti.Esra Ceyhan’ın Kanal D’deki programına konuk olan Prof. Dr. Erkan Topuz, kanserle ilgili uyarılar yaptı. Özellikle cep telefonlarındaki tehlikeye dikkat çeken Erkan Topuz, alınması gereken tedbirleri şöyle anlattı: "Telefonunuzu lütfen 3 defa çalmadan açmayınız. Önce siz ’alo’ demeyin, önce karşıdaki desin. Başınızda şarj etmeyiniz. Çocuklarınıza 15 yaşından evvel kullandırmayınız. Çünkü çocuğun vücudu çok miktarda su ihtiva eder. Suda radyoaktif frekanslar çok daha çabuk yayılır. Ondan dolayı beynimize bir frekansla beraber bir milyon frekans işlemektedir. Amerika’da yapılan çalışmalarda DNA kırılması yaptığı görülmüştür. Yani kanserin başlangıcı demektir bu. Pek çok beyinde moleküler seviyede bozukluk yaptığı gözlenmiştir. Her ne kadar çok büyük firmalar ’Biz bunun toksitesini etkisini azalttık’ diyorlarsa da gene de çok dikkatli olunuz. Özellikle uzun seyahatlerde telefonunuzu kapalı tutunuz. Çünkü güçlendirici hatlardan geçerken devamlı yüksek bir gerilim alıyorsunuz. 1 dakikadan fazla konuşmayın. Kalp problemleri de çıkarabilir. Hiç bir zaman bunlara yüzde yüz demiyoruz ama 10 yıl sonra beyin tümörlerinin 2 misline çıkabileceğini dünyadaki bilimsel araştırmalar destekliyor."Prof. Dr. Erkan Topuz, kanser konusunda bilimsel çalışmaların her geçen gün yeni gelişmeler sağladığını anlatarak tamamlayıcı tıbbın ve destek tedavisinin şart olduğunu ancak bunun doktorla bilinçli bir şekilde yapılması gerektiğinin altını çizdi. Türkiye dünyanın kanser tedavi merkezi olabilir Erkan Topuz, bir süre önce Uğur Dündar’ın Arena programında başlatılan Onkoloji Merkezi için yapılan kampanyanın sonuçlarını da aktararak Türkiye’de kanser konusunda gelinen noktayı anlattı."Türkiye’de muhteşem cihazlar, Amerika’nın bazı şehirlerindekilerden bile üstün cihazlar kurulmakta. Onkoloji Enstitüsü’nde de vadettiğimiz gibi cihazlar ısmarlanmış vaziyette. Sağolsun Uğur Dündar, Kadir Topbaş ve diğer hayırseverler vasıtasıyla bunları yavaş yavaş alıyoruz. İnşallah vadettikleri tutarsa 4-5 ay sonra da büyük bir kanser merkezinin de temeli atılacak. Bürokrasidir, siyasettir anlamam, ama ben dediğimi yapıyorum. Türkiye’nin ve dünyanın en iyi aletlerini Onkoloji Enstitüsü’ne getiriyorum. Bunun dışında Türkiye’de çok büyük bir atılım var. Çok büyük özel hastaneler açılıyor. Maalesef gördüğünüz gibi Enstitü’de bunları dilenerek yapabildik. Ama onlar, bunları rahatça ithal edebiliyorlar. Yeter ki adamlarını bulsunlar. Eğer onlar da bu seviyeye gelirse eğer bunlar da iyi işletilir, başlarına iyi hocalar getirilirse Türkiye, inanın dünyanın kanser tedavi merkezi olacaktır. Kanser tedavisinde çok hızlı ilerliyoruz ama şunu unutmayın ki korunmak, korunmak, korunmak."O soytarılara inanmayın! Bazı programlara çıkarak bitkisel yolla kanseri tedavi ettiklerini söyleyen kişilere asla inanılmaması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Erkan Topuz, "Ekranlara çıkarak Hiçbir bitkisel ilaç, kocakarı ilaçları, bu sahnelere çıkarak soytarılık yapan adamların verdikleri ilaçların hiç biri kansere çare değildir. Bilimden şaşmayın. Benim dediklerim destekleyici ve koruyucu tedavilerdir" diye konuştu. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ONKOLOJİ ENSTİTÜSÜ TELEFON NO: 0212 521 42 03

Güneşlenirken dikkat!

Prof. Dr. Erkan Topuz, tatil aylarında herkesi güneşin zararları konusunda uyardı. Güneşlenirken nelere dikkat edeceksiniz? İşte ayrıntılar...

Star TV'de Sibel Turnagöl'ün sunduğu 'Keyfi Sibel' programına konuşan Prof. Dr. Erkan Topuz, güneşlenirken çok dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Topuz, "Güneşe saat 10'dan evvel çıkalım, denizimize girelim ve normal olarak güneş banyomuzu yapalım. Bir de saat 16'dan sonra çıkalım. Koruyucu kremlerimizi sürelim, hiç değilse tabi nemlendiriciler vücudumuza sürelim" diye konuştu.Topuz, güneşin zararlı etkilerinin nasıl ortaya çıktığını ve alınması gereken tedbirleri de şöyle anlattı:"Bol miktarda cildimizi yağlamamız gerekmektedir. Yağlı ciltler genellikle geç ihtiyarlar ve doğrudan doğruya da cilt kurumasına mani olarak kanserin teşekkülüne de mani olurlar. Yeni oluşmuş bir benin renk değiştirmesi, yara haline gelmesi, kanaması hemen dikkatinizi çekmeli ve hemen bir cerraha başvurulmalıdır. Güneş yanığı olduysak güneş yanıklarının arkasından da kanser çıkabilir. Alo veralı kremler cilt yanıklarına gayet iyi gelir. En basit bir şey salatalığı mikserde parçalayalım ve bu yanık yerlerin üzerine sürelim. Genellikle cildin yanığını ve acısını alır."

Topuz’un kanserojen uyarıları

Kanser konusunda çok önemli bilgiler veren Prof. Dr. Erkan Topuz, bu kez Arena’daydı. Topuz’un verdiği hayati bilgiler arasında son derece dikkat çekici ayrıntılar vardı. İşte 24 saat boyunca maruz kaldığımız kanserojen tehditler...

Star TV’de, araştırmacı gazeteci Uğur Dündar yönetimindeki Arena programına konuk olan İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, yine çok çarpıcı açıklamalar yaptı. 2020 yılında dünyada 20 milyon insanın kanser olacağını vurgulayan Prof. Dr. Erkan Topuz, yiyecek-içecek maddelerinden, giyim kuşama ve temizlik malzemelerine kadar bir çok üründeki kanser tehlikesine dikkat çekti ve son derece önemli uyarılarda bulundu. İşte Prof. Dr. Erkan Topuz’un açıklamaları:-Yeni arabalarda çok güzel kokular vardır. İşte kanserojen! Çünkü arabaların içindeki tüm o plastikleri yapıştırmak için kullanılan yapıştırıcıların hepsi kanserojendir. Tabiatta o kadar güzel yapıştırıcılar vardır ki... Mesela ipek böceklerinin salgısından elde edilen zamkın gücü başka hiç birşeyde yok. Midyeler, denizdeki demirle birleşerek taşa yapışıyor ve onu kopartamıyorsunuz. Korkunç bir yapıştırıcı gücü var. işte dünya yavaş yavaş bunlara dönmeli...-Kuru temizleme işleminden geçen giysilerin üzerinde kanserojen madde kalıntıları vardır. -İşyerlerinde bilgisayarlar açık, belki oda da televizyon var ve o da açık, cep telefonları da tabii yanımızda... Radyasyonlu ortamları havalandırmak gerekir. Cep telefonlarıyla 30 saniyeden fazla konuşmak, 10 yıl sonra beyin tümörlerinin 2 katına çıkmasına neden olmakta. Cep telefonlarını kulaklıkla kullanalım. Nispeten daha koruyucu bir etkisi var. Bilgisayarlarımızı gerekmedikçe açık bırakmayalım. Televizyonları 6-7 metre uzaktan izleyelim. -Baz istasyonlarına aşağı yukarı 1 kilometre uzaklıkta oturmamız gerekir. Bir de ayriyeten Amerika’da yeni çıkan yasa ile cep telefonlarını kuvvetlendirici yerler var. Onların da okullara 500 metreden yakın olmaması gerekiyor. Yeni yapılan bir çalışmada (2005 yılı Amerika’da) otobana yakın oturanlarda özellikle çocuklarda kanser ve lösemi riskinin 5 kart arttığı görülmüş. Arabalardan yayılan mazot ve kurşun atıklarından dolayı. -Çalışan insanların çoğunluğu öğle tatillerinde fastfood yiyorlar. Yanında bir gazlı içecek var. Tabi bunların içinde şeker var. Şeker kanserin en önemli dostudur. Fastfooddaki et kırmızı et ve yanmış. Bunun içinde bir yığın katkı maddesi var. Yanında ise hiç hiç sebze yok. -Sodayı da aşırı tüketmeyelim. Radyasyon var çünkü içinde. 1-2 tanenin zararı yok ama aşırı miktarda tüketmeyelim. -Sert içkilere karşıyız. Votka, rakı gibi. Çünkü miğde, ağız, diş ve mesane kanseri yapıyor. Günde 2 bardak şarap içen kadınlarda meme kanseri riskinin 3-4 kat arttığı görülmüştür. Ama bu çok yanlış anlaşılmasın, şarapçılar iflas eder. Şarapların içinde de pestisit var. Çünkü bunlara organik gübre atabiliyorlar. Organik şarap içebilirler. Kaliteli yetiştirene karşı değilim, ama üzümler aşırı büyük olsun diye çok aşırı gübreleniyor. -Zeytinciler de bunu yapıyorlarmış. Zeytinler iyi olsun diye 5 kat fazla gübre atıyorlarmış. -Yapraklı olan yiyecekleri lahana, kıvırcık, marul gibi sebzelerin ilk 4 yaprağını atalım. Çünkü istediğiniz kadar yıkayın, organik bile olsa pestisiti uzaklaştırmanız mümkün değildir. -Lahana veya haplarını tüketin. Kırmızı turp, lahana, karnıbahar ve brokoliyi haftada 2 kez tüketirseniz hipotriodi yapabilir. O yüzden genellikle buharda pişirin ve öyle tüketin. Organik nedir? -Doğrudan doğruya pestisit atılmamış yani tabi toprakta yetişen, zirai mücadele ilacı kullanılmamış, organik gübre genellikle kullanılmış yiyecekler. Organik gübre de çok önemli. Amerika’da organik gübreye bile bakıyorlar. Çünkü o gübrenin alındığı hayvan da pestisit almış olabiliyor. Bu çok ince bir çizgi. -Dünyanın en iyi organiklerinde bile yine 3-5 tane pestisit bulunmuş. -Hakiki organik, Tarım Bakanlığı’nın tasdiki olanlarını almak zorundayız, yani artık buna inanmak zorundayız. Ama onun dışındakilere de çok dikkat etmemiz gerekiyor.Organik ürünün ne faydası var?Organiklerde salvastrol denen bir madde var. Mesela kırmızı turp kendisini haşarelerden, böceklerden ve etrafında kendisini rahatsız edebilecek zararlı mahsullerden koruyor ve bunun için de salvastrol denilen maddeyi salgılıyor. Doğal bir savunma. Ama maalesef inorganik yetiştirilen ürünlerin salvastrol üretmesine gerek kalmıyor. İşte biz organik olanı aldığımız zaman salvastrol ümmün (bağışıklık) sistemimizi güçlendiriyor, kanserden koruyor, kolestrol seviyesini düzenliyor vs...-Çocuklar patates kızartmasını çok seviyorlar. Onların keyfini kaçırmayalım. İlk yağda, temiz bir yağda biraz kızartılabilir. -Çocuklara balık terbiyesi verelim.Neden kuzu eti?-Ben kırmızı et için sadece kuzu etini önerdiğimde bir öğretim üyesi çıktı "Ankara’da kuzu kalmadı" dedi. Kuzuyu önermemin nedeni şu: Gariban doğduktan sonra hiç bir zaman tarlaya salınmıyor. Çünkü tarlaya salındığı zaman pestisitleri otluyor hayvan. Onun dışında biz ineklere 80 kilo süt versin diye büyüme faktörü veriyoruz. Bu gidip adalesinde birikiyor. Büyüme faktörü vücudunda kanına giriyor, kanıyla adaleye ve sütüne geçiyor. Hormon bu, ve kanserojendir. Vücuda girdiği zaman insülin oranını yükseltiyor ve insülinin inip çıkması da glikozu tetikliyor. Yani üç yönden kanserojen oranı tetikleniyor. İnsanları aydınlatmak zorundayımBunlara rağmen, maalesef bana bir öğretim üyesi de bunu söylüyor. Ben de dedim ki: "Eğer siz istiyorsanız diğerlerini de yiyebilirsiniz ama ben insanların yüzde 90’ı benim ağzımın içine bakıyor. Onları aydınlatmak zorundayım. Sağolsun, Uğur Dündar ile biz bu işe soyunduk. Siz ne derseniz deyin biz bu işin peşindeyiz". Genellikle bütün Amerika’daki büyük şirketler -Türkiye’de tabi buna bir yerde yakın-biz böyle bir şeyler söylediğimiz zaman hemen bir bilimsel kurul kuruyorlar. ’Bunlar satın alındı’ demiyorum, iftira etmiyorum hocalarımıza ama bunlar hemen bir çalışma başlattırıyorlar, belli büyüklükte bir fon alarak. "Bu fonun sonucunu bekliyoruz efendim, bu nasıl olur?" diyorlar. Bu sürüyor 3-4 sene. O süre içinde de köşenin köşesini dönüyorlar. Bu arada da bir sonuç çıkmıyor bundan zaten. Gerçekleri açıklayanları tehdit ediyorlar -Bizim gibi yeşilci olanları, dernekleri mahkemeye veriyorlar, tehdit ediyorlar. Ben de alıyorum bu tehditleri. Tehdit ediyorlar ve bunun dışında milyonlarca dolarlık tazminatlarla gözünüzü korkutmaya çalışıyorlar ve karşı lobiler kuruyorlar. Çünkü işte ’Dünya aç kalacak, dünya yok olacak, eğer biz bu tarım mahsullerini üretmezsek, bu kimyasalları yok ediyorlar ama biz bunları dolaylı olarak ortaya çıkartıyoruz, besin değerlerinin içine söylediğiniz bitkilere enjekte ediyoruz vs..’ diyorlar. -Domatesin çekirdeği yok. Tohum vermiyor. Büyük tröstler Türkiye’ye satıyor belli miktarda. Onu çoğaltamıyorsunuz çünkü içinde tohum yok. Bunu en çok satan İsrail’dir. Onlar bize tohum yollamasa biz açız. Biz bunu kendimiz üretebiliriz. Biz bunu niye yapmıyoruz? Ama onlar genetiğiyle oynayarak en aza indiriyorlar. -Çekirdeksiz karpuz yiyoruz. Olacak şey mi?! Sanki çok makbulmuş gibi. Halbuki çekirdeğini ayıklasak ne olur?!! Üstelik iki katı fiyatına satıyorlar. Halbuki karpuz betakrotan bakımından kırmızılar içinde kanserden koruyan en iyi varlıklardan bir tanesidir. Bulaşık detarjanlarındaki tehlike -Bulaşık makinasındaki deterjanı hiç bir şekilde arıtamayız. Çok az miktarda da olsa kalıcı olur. Deterjanın içine elma sirkesi koysunlar. Makinadan çıktıktan sonra da büyük bir cam kabın içine 9-10 çorba kaşığı elma sirkesi koyalım. Tabağımızı sofraya koymadan önce bunun içine sokup çıkaralım. Çünkü deterjana sirke de koysanız ne kadar yıkarsanız yıkayın, çok az miktarda da olsa pestisit kalır.-Mutfakta, porselen, cam ve çelik kullanalım. -Bakır, aliminyum ve plastik mutfağınızda olmasın. -Dip balıklarında kanserojen madde var. Kefal, barbun, mezgit kanalizasyon diplerinde yetişiyor. İstanbul’da yenilen karides, midye ve istiridyeye ağzınızı sürmeyin. Zehirleniyorsunuz. Midyeden çok zehirlenen insan oldu. Çünkü doğrudan doğruya kanserojen, içinde kurşun ve civa var. Beyin dokusunda tahribat yapıyor, atılmıyor. En büyük kanserojen civa. Bunlar da çinko da çok. -Bitkisel baklagiller, bunlar protein ihtiva eden tabi proteinler. -Yumurtanın beyazı dünyanın en faydalı en zararsız proteini. Herkesi ekrana çıkarıyorlar, medya çok hatalı! Türkiye’de sazı eline alan, olur olmaz herkes artık ekrana çıkıyor, reyting getirsin diye. Medya maalesef çok suçlu. Her programda görüyorum lise mezunu bile olmayan adamlar herbalist diye çıkıyorlar. Doktorlar belki nam yapsın, şöhret yapsın diye bilir bilmez bunların belki kapağını açmamış çıkıp konuşuyorlar. Dikkat edin diyorum ve buradan uyarıyorum; prostat olan hastalar çinko almasın ve yüksek doz kalsiyum tüketmesinler. Prostat kanserinde tetikleyicidir ve kanser olduktan sonra da süreyi kısaltır. -Çocuklarımıza gazlı içecekler değil meyva suyu verelim. Muhakkak posalı tüketmelerine dikkat edelim. -Türkiye’de bazı derneklerden gelen bazı yazılarda, yüzde 70 saf meyva suyu olduğu söyleniyor. Bunlara inanmak durumundayız. Çünkü çok büyük şirketler bunlar. Ama meyva suyu olmayan, esans olanlardan kaçalım. Üzerinde yazıyor zaten. Ama tarihlerine mutlaka bakalım. Meyva suyu sıkıldığı andan itibaren 8 saatte değerini kaybeder O nedenle tarihlerini yakın alsınlar lütfen ve onları 1 ay içinde bitirelim.-Türkiye’de hakikaten muazzam bir meyva potansiyeli var. Bütün çiftçiler, köylülerimiz bunlardan para kazanıyor ben buna niye mani olayım. Ama çabuk tüketsinler. Bir elmayı bile kesseniz üstü iki saat sonra siyah olur, oksite olur ve işe yaramayabilir. Ama bunlar kendisini pastörize ettikleri için bunları 1-2 ay içinde tüketmemizi sağlasınlar. Beni düşman bellemesinler Bizim bu tatlı uyarılarımız hem çocuklarına hem torunlarına ve gelecek nesillere faydası olacak. Biz tatlı uyarılar yapıyoruz. Bizi düşman bellemesinler lütfen, dost bellesinler. Biz onları tatlı tatlı uyaralım, onlar da bu zararlı şeylerden ufak ufak çekilsinler. Tabi ki bir anda çekilemeyecekler.Fast Food’çuları desteklerim AMA...-Bizim fast food’çular biraz kendilerine gelsinler lütfen! Fast Food’ların yanında bir tabak da yeşil ikram etsinler. İyi yıkanmış, sirkeli sudan geçirilmiş...O zaman biz bunları destekleriz. Şu an buradan uyarıyorum. Eğer Fast Food’un yanında bir tabak da bedava yeşil salata -veya salatalık, kıvırcık salata, domates de olur- verirlerse söz veriyorum burada, o zaman bütün bu Fast Food’çulara sevgiyle yaklaşacağım. Hayvanlarda bile kanser artıyor -İngiltere’de köpeklerin yiyeceklerine yeşil salatalar eklendi ve köpeklerdeki kanser oranında yüzde 90 oranında azalma olduğunu görüldü. Köpeklerde bile bir yeşil kanser oranını düşürmüş. Yani zehirin panzehiri yine yeşil. Bu da 2006 yılının bir çalışması. Gece çalışan kadınlarda meme kanseri riski yüksek Her insan haftada bir kez gece hayatı yaşayabilir, çılgınlıklar yapabilir. Ona karşı değilim. Bu günlük hayatını renklendirebilir. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, gece çalışan kadınlarda 5 kat fazla meme kanseri görülmüş. Karanlıkta uyumak, aşağı yukarı 30-40 yaşından sonra... Beynimizde melatonin denen bir hormon vardır. Bu melatonin karanlıkta ortaya çıkar. Ümmün sistemi korur, vücudu gençleştirir, dengelendirir, mutluluğu sağlar, uyku düzenini sağlar, kansere karşı ümmün sistemini uyarır, çok güçlüdür. Gece hayatı olan insanlar bu hayatı değiştirsinler. Yağlara dikkat! Biz katı yağlara karşıyız. Yanlış anlamasınlar ama onlar zeytinyağdan üretmişler falan, ona karşı değiliz. Bu kadar ilanlar vererek, beş kişiye kutuyu tutturarak, televizyonlara çıkarak insanları aydınlatmaları yönünden güzel bir şey bu. Biz katı yağlara karşıyız. Tereyağa da karşıyız. Ama zeytinyağdan yaptıklarını söylüyorlar. Ama bunu yaparken akla bir soru geliyor ’Acaba ben katı yağ alacağıma niye zeytinyağ yemiyorum ki?’ diye bir soru geliyor akla. Soya yağından yapıyoruz falan filan diyorlar ama iz çok hijyenik olduğu ve kaliteli insanlara kutuyu tutturarak gösterdikleri için onlar da çok kaliteli öğretim üyeleri var aralarında, diğer kişiler var işte medyada isim yapmış kişiler. Tabi ki onlara saygı gösteriyoruz. Bu kampanyanın diğer firmalara da örnek olmasını ve sağlıklı şeyleri insanlara duyurmalarını tavsiye ediyoruz. PEKİ KENDİSİ NELER YAPIYOR? Prof. Dr. Erkan Topuz, halkı aydınlatıcı bilgiler verdikten sonra, kendi günlük yaşamı içerisinde neler yaptığını, nasıl beslendiğini de kısaca özetledi. Topuz şunları anlattı: "Ben normal olarak 22:30 ya da 23:00’te yatarım. Karanlık bir yerde yatarım, sabah da 05:30 veya 06:00’da kalkarım. Aşağı yukarı 40 senedir, üniversitedeki hayatım ve çocukluğumdan beri böyledir. Televizyonu çok uzak mesafeden izlerim. Bilgisayarımı açık bırakmam. Çocuklarıma da açık bırakırlarsa kızarım. Cep telefonuyla 30 saniyeden fazla konuşmam. Hemen kapatırım. Ama bu benim alışkanlığım çok çabuk konuşmak. En az 80-90 kişi bana mesaj bırakıyor. Cep telefonlarımı belli saatlerde açarım. Öğlen bire kadar telefonumu açmam. Akşam da 22:30 kadar da açıktır. Sonra kapatırım. Haftanın 5 günü balık çorbası içiyorum. Dip balığı dışındaki balıklarla yapılan çorba. Bu çorbanın içine zerdeçal mutlaka koyarım. Zerdeçal, bizim sarı safran dediğimiz ve köri olarak da piyasada bulunur. Kansere çok etkilidir. Gerek korumasında gerekse kanser esnasında damarı bağlayan bir maddedir. Aşaığı yukarı her 200 gram için bir çorba kaşığı attırıyorum. Bu zaten çok lezzetli bir şey. Bütün Uzakdoğu’nun ve Avrupa’nın tükettiği bir olay. Ama bizde bu terbiye yok. Haftada mutlaka 1-2 kez balık yerim. Genellikle esmer pirinç yemeye çalışırım. Beyaz un, beyaz şeker ağzıma sürmem. Hastalar teşekkür için baklava falan getiriler, içinden bir tane alırım bazen hatırları için. Evimize beyaz ekmek girmez. Yemeklerde kaya tuzu kullanırız. Sabah kahvaltısında 1 veya 2 bardak su içmeyi tavsiye ederim. Vücuttaki toksinleri atar. Bir de kahvaltıda yeşil çay tavsiye ediyorum. Ayrıca, yeşil çay, böğürtlen, ısırgan ve limon kabuğundan yapılan çay çok önemlidir. Isırfan yaprağı ve kökü, prostat, mide, meme kanserinden korur. Ben bunu sabah tüketirim. Eğer organikse mutlaka 2-3 domates yerim. Keçi peyniri tercihimdir. Çocukluğumdan beri çok zeytin tüketirim. Zeytin eğer organikse dünyanın en faydalı yiyeceklerinden.Sabah kahvaltısından her türlü yeşili tüketebiliriz.Biz diyoruz ki bire beş veya yedi sebze tüketin. Minerallerinizi, betakrotenlerinizi, selenyumunuzu vs. bütün minerallerinizi bunlardan almaya çalışın. Ama bazı oranlar var ki bir oda kadar selenyum tüketirseniz o zaman kanserden korunursunuz. Ama 200 ünite E vitaminiyle beraber tüketirseniz prostat kanserinden yüzde 20 korur. Ben E vitamini alıyorum. Omega3’ü balıktan alıyorum ama yeteri dozda alıyor muyuz? Omega 3’ü bir ay içelim, bir hafta dinlenelim. Çünkü omega 3 bizim için çok faydalı. Devedikeni sütü alırım. Bunun karaciğeri kanserinden koruduğu 3 bin senedir malum. Prostat ve mesane kanserinde tümörü durdurucu etkisi gözlenmiş. Bromalein kullanıyorum. Ananasın köküdür, özüdür, çok şifalıdır. Ama bunları periyodik olarak kullanıyorum. Bunun dışında bazı tip mantarlar kullanıyorum. Hiç bir şekilde zayıflatıcı gıdalara gitmeyiniz. İnanmayınız diyetçilerin 8-10 kilo verdirdiğine. Çünkü sizi kansere hazırlıyor. Manken olma sevdasına girmeyin, sağlıklı yaşayın. Tabi ki biz boy kilo oranına dikkat ediyoruz ama ayda 1-1,5 kilonun üzerinde kilo vermek kansere hazırlıktır. Çünkü yüksek oranda kilo verdiğimiz zaman, vücuttaki yıkıcı mahsuller ve tüm zehirli atıklar kansere dönmektedir. Normal boy-kilo indeksine giriiniz ama ayda 1-1,5 kilo verin. Mesela yeşil çay, hem kanserden korur hem de kilo almalarına mani olur. Bromalein (ananas özü), kilo aldırmaz, vücuttaki ödemi atar, kanserden de korur. Veya ananası günde 2 bardak tüketin ya da bunları alamıyorsanız günde 2 bardak yeşil çay tüketin. Kırmızı et ben yemem. Ancak ayda ayda ya da bir iki ayda yerim. O da dışarıda yerim. Bizim eve kırmızı et artık girmiyor. Balık, tavuk ve hindi yerim sadece."